Kuklanın Kuklacısı (Novel) - Bölüm 4
Bölüm 4: “Kartal Kalkar”
Issız bir ormanda uyandığımda şoke olmuştum. Yanımda o vardı, peki şimdi neredeydi? Yattığım
yerden kafamı sağa ve sola çevirerek onu aradım ama yoktu. Ayağa kalkmaya çalıştım ama her
tarafım yara bere içindeydi. Bir anlık şaşkınlıktan olsa gerek ayağımın yerinde olmadığını yeni fark
ettim. Diğer ayağım buradaydı. Midem bulanıyordu. Ben ne olduğunu anlayamıyordum. Neden hiçbir
şey hatırlayamıyordum, ben kimdim, ismim neydi? Kafamı biraz bunlara yordum, sonra değişiklik
olmadığını fark edince etrafta bulduğum basit bir odunla ayağa kalktım. Ve bir şehir, kasaba veya bu
günlük sığınabileceğim bir yer aramaya başladım. Ormanda sekerek gezmeye, daha doğrusu bir
sığınak aramaya başladım. Nedense bu orman bana çok tanıdık geliyordu. Ve bir kulübe buldum. Evet
sonunda bulmuştum, sonunda bu durumdan kurtulabilirdim! On beş dakikadır yürüyor olmama
rağmen bacağımın ağrısı kulübeyi bulduğumda aklıma geldi. Çabucak kulübeye yöneldim. Kapıya
ulaşınca bana bir rahatlık geldi. Zili çaldım, yanıt yok… Evde kimsenin olmadığını sanıyordum ki bir ses
yükseldi:
*Bir dakika geliyorum.
Adamın sesi o kadar ağır bir tondaydı ki sanki kafamın içine konuşuyor gibi hissediyordum. Bu sırada
kapı açıldı adamı gördüm. Adam Vikingler gibiydi -gerçek Vikingler değil, günümüzün medyasındaki iri
sakallı insanlar gibiydi- uzunca sakalı, büyükçe cüssesi ve o büyük kasları adam üflese beni uçuracak
gibi hissediyordum ancak adam bende hem cana yakın hem de gizemli olduğu hissini uyandırıyordu.
Adam bana halimi görünce:
*Aman tanrım, bu ne hal çabuk gel sana bir bakalı…
Adam sözünü bitiremeden bayılmışım, benimle ilgilenmiş ve şimdi sabah olmuştu. Bana sıcak bir
çorba pişirmişti. Kadın çok cana yakındı. O beni kendi kızı gibi görüyordu. Acayip büyük kaslarıyla
bana sarılıyordu. Anlattığına göre onun bir kızı varmış ve 12 yıl önce ölmüş o günden beri bu ormanda
yaşıyormuş. Bir dakika ne? Kadın mı? Ama erkek değil miydi?
*Yaa, bu ne. Ne, ne oluyor? Sen ama sen! Bi süreliğine discord’a giriyorum sen o sırada gene
uyanmışsın.
Ne? Anlamıyorum!
*Neyse bundan sonra böyle olmayacak.
Bir ormanın içinde uyandım. Yanımda o vardı. Şimdi nerede? Bacağım yoktu. Ama diğeri buradaydı.
Yakınlarda bulduğum bir sopadan yararlanarak ayağa kalktım. Etrafıma bakındım. Ne? Ne oluyor?
Hayır, bu doğru değil! Böyle olmadı.
*Ne! Nasıl?
Ne! Kimsin sen?
*Nasıl bu kadar çabuk uyanabildin.
Ne uyanması!
*Aaaah, nasıl olur hayır bunun olamaması gerekiyor! Hayır sen basit bir roman karakterisin! Bir
dakika ne oluyor neredeyim ben!?
Sende diğerleri gibi çıktın.
*Ne? Nasıl kafamın içindesin?
Sırf biraz rol yaptım diye sizde var ya.
*Ne, hayır senin basit bir roman karakteri olman gerekiyor.
Bunları da silmem gerekecek.
*Sabah uyandım. Dünya gerçek gibi gelmemeye başlamıştı. O sıra anladım ki hiçbir zaman yazar ben
değildim, ya da diğer SAKURA FANSUB üyeleri de değildi. Yazar her zaman hikayedeydi ve hikayesini
oynuyordu. Adeta bir kukla kuklacısını yönetiyordu. Yani bizler sadece kuklanın kuklacısıydık…
TELEVİZYON HABERİ: Ünlü bilimkurgu ve fantezi yazarı Sin’in odasında intihar ettiği ortaya çıktı. Üç
gündür kendisine ulaşılamayan yazar başucunda şu notla bulundu:
Bu şeytanı ben yaratmadım ama pişmanım; umarım iyisinizdir, gerçi ondan da emin değilim